30 Nisan 2024 - Salı

Şu anda buradasınız: / AKICI KANDAN DOLAYI ABDEST BOZULUR MU?
AKICI KANDAN DOLAYI  ABDEST BOZULUR MU?

AKICI KANDAN DOLAYI ABDEST BOZULUR MU? SEYFÜLİSLAM ÇAPANOĞLU

Bu konuya dair İslâm ulemasının görüşlerini vermeden evvel hatırlatılması kaçınılmaz olan ictihad konusuna kısaca değinelim.

Dinde asıl olan, karşılaşılan her konuda öncelikle Allah ve Rasûlü’nün hükmüne başvurmaktır. Allah (c.c.) kelamı olan Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:

“Allah ve Rasûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.1

Ayetin zahir manasından da anlaşılacağı üzere herhangi bir meselede Allah ve Rasûlü kesin hükmünü vermiş ise, o konuda Müslüman erkek ve kadının uymaktan başka bir yolu yoktur.

Peki hakkında hükmün açık olmadığı veya eşit derecede doğru olan kişilerin haber verdiği meselelerde nasıl hüküm verilecektir? İşte burada devreye ictihad dediğimiz hüküm girmektedir. Allah (c.c.) bu konuda şunları beyan etmektedir:

“Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik. Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) yapanlar biz idik.2

Ayette ifade edilen mesele Davud ve Süleyman (a.s.)’ın yanına ekinlerine koyun girenler arasındaki davada Davud (a.s.) bir hüküm verdiği ama Süleyman (a.s.) hükmünün daha doğru olduğu ifade edilmiştir. Ayette “her ikisine de hikmet ve ilim verdik” denilerek konuyu bilen kişiler oldukları ifade edildikten sonra en doğruya ulaşanı Allah bize haber vermiştir. İşte hakkında kesin olan hükümlerin bulunmadığı konularda hüküm ilim ve hikmet verilen âlimlerimizindir. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

“Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun.3

Allah (c.c.) emri gereği bilmediklerimizi Zikir’e yani Kur’an ve Sünnet bilgisine götürmemiz gerekmektedir. Çünkü Allah her toplum içinde onların ileri gelenlerini yaratmıştır. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

“Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ‘sonuç-çıkarabilenler,’ onu bilirlerdi. Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.4

İslam toplumunun içerisinde de meselelerden hüküm çıkaranlara meseleler ulaştırıldığında meselenin daha iyi ve doğruya yakın sonuç vereceği ifade edilmiştir.

Rasûlullah (s.a.s.) hüküm konusunda şunları ifade etmektedir:

“…Amr ibnu’l-Âs (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)’den şöyle buyururken işitmiştir:

“Bir hâkim hükmedeceği zaman ictihâd eder, yânî hakkı arayıp hükmeder de sonra bu hükümde isabet ederse, o hâkime iki ecir vardır (hakkı aramak ve isabet etme gayretinden dolayı sevâb). Eğer hâkim hükmedeceği zaman hakkı ictihâd edip arar, fakat sonunda hatâ ederse, bu hâkime de bir ecir vardır (hakikati arama sevabı vardır)”5

Bu dinin sahibi Allah (c.c.) ve onun dininin açıklayıcısı Rasûlullah (s.a.s.) dinde kesin hüküm vermedikleri konularda bu Ümmetin alimlerinin Kur’an ve Sünnet ölçüsünde kıyaslayarak ictihad etmelerine izin vermişlerdir. Hatta bu yaptıkları çalışma sonucu doğruyu bulamazlarsa bile doğruyu bulma gayretlerinden dolayı sevab alırlar.

Bu mesele doktorluğa benzemektedir. Çünkü belirli bir hastalığın teşhisi konulduktan sonra tedavi noktasında her doktorun tıb bilgisi ölçüsünde karar verip tedaviyi yönlendirmesine benzemektedir.

Şimdi bu kısa girişten sonra ulemanın konu hakkındaki ulaştıkları hükümleri belirtelim. Bu konuda Hanefi ve Hanbelîler belli bir ölçüde akıcı olan kanın abdesti bozduğunu ifade etmişlerdir. Şafii ve Malikiler ise, kanın akıcı olup olmamasına bakmaksızın kanın abdesti bozmadığını ifade etmişlerdir. Yalnız akıcı olmayan az kandan dolayı abdestin bozulmadığına dair icma vardır. Şimdi Bu konuda Hanefi ve Hanbelilerin delillerini zikredelim.

“…Temim ed-Dari dedi ki;

Rasûlullah (s.a.s.) dedi ki:

”Her akan kandan dolayı abdest almak gerekir.”6

Bu konuda Zeyd b. Sabit (r.a.)’dan da aynı manada bir hadis gelmektedir. Temim ed-Dari hadisinde iki meçhul yani, durumları tam bilinmeyen ravi vardır. Bu durum cumhurun nazarında hadisin zayıf olmasını gerektirir. Amma Ahmed Osman et-Tahanevi (rh.a.) bu konunun kendi mezheb anlayışları içinde hadise bir zarar vermediğini yani hadisi sahih kabul ettiğini ifade etmiştir.7

Ahmet Osman et-Tahanevi (rh.a.) söylediği mesele şudur:

“Hadislerin değerlendirmesi de bir ictihad meselesidir. Eldeki delillerden dolayı bazı ravileri bazıları zayıf görürken bazıları da güvenilir göre bilirler. Yani bu hadisle Hanefi alimlerimiz amel etmişlerdir.”

“…Ebu Hureyre’den oda; Nebi (s.a.s.)’den dedi ki:

“Bir ve iki damla kandan dolayı abdest yoktur.8

“Ali’den

Dedi ki:

Bir kişi kendinde yellenme olur veya burnundan kan gelir veya kusarsa (namazda) elini burnunun üzerine koyarak çıksın. Akabinde abdest alsın. Eğer (namazdan çıktığında) konuşursa (namazı) baştan kılsın. Ancak (konuşmaz ise) bitirmek için (rekâtları) saysın.”9

 “…Aişe (r.a.)’dan rivayet e dildiğine göre;

Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu demiştir:

“Namaz içinde iken bulantısız kusma, burun kanaması, bulantılı kusma ve mezi çıkması hallerinden biri kimin başına gelirse hemen dönüp abdest alsın. Sonra (gelip) namazının üzerine bina etsin (kalan kısmını tamamlasın) ve bu esnada hiç konuşmasın.10

 Bir diğer delilleri de şudur:

…Aişe (r.a.) şöyle demiştir:

Fatıma bintu Hubeyş, Rasûlullah’a hitaben:

“Ya Rasulallah, ben temiz olamıyorum, namazı terk edeyim mi? diye sordu.

Rasûlullah (s.a.s.):

 “Bu ancak bir damar (kanı)dır, hayız değildir. Hayız (vakti) geldiği zaman namazı bırak, hayız zamanı geçince kendinden kanı yıka ve namaz kıl.” buyurdu.11

 Ahmed Osman et-Tahanevi (rh.a.) bu hadisle ilgili olarak şunları söylemiştir:

“…Ebu Muaviye rivayetinde:

“Hayız günü gelinceye kadar her namaz için abdest al.” ziyadesi bulunmaktadır.

(………….)

Hadiste yer alan “Bu damardır” ifadesi hakkında el-Bahr’da12 şöyle denilmektedir:

Hadiste abdest almasının gerekçesi damardan gelen kan olarak ifade edilmiştir. Bu her kan için geçerlidir. “Her namaz için abdest alınacağına dair açıklama Urve’ye aittir” şeklindeki iddia ihtilaflıdır. Zira bunu ifade etmek üzere, “tetevaddau” yerine söz ahenginin gereği doğrultusunda Rasûlullah (s.a.s.)’in açıklamasına uygun olan “tevaddaî” kelimesinin kullanılmış olması bunun da Hz. Peygamber (s.a.s.)’e ait olduğuna delâlet etmektedir.

Görüldüğü gibi Tirmizî’nin rivayetinde söz konusu açıklamanın Hz. Peygamber (s.a.s.)’e ait olduğu açıkça ifade edilmektedir. Resâilü’l-erkan’da13 şöyle denilmektedir: Damardan kan akması istihaze halindeki kadının abdestinin bozulmasının sebebi olduğu hadisle tesbit edilmiştir. Hadisle tesbit edilmiş sebebin bulunduğu her yerde aynı hüküm geçerlidir. Buna göre yaradan akan kan da damar kanıdır ve abdesti bozar. Akmayan kan ise abdesti bozmaz. İrin de kan hükmünde olup akıcı olduğunda abdesti bozar. Böylece abdestin bozulması hususunda akıcı kan ile akıcı olmayan kan arasındaki fark anlaşılmış olmaktadır.14

“…Ebu Hureyre’den dedi ki:

“Rasûlullah (s.a.s.) dedi ki:

“Abdest (şu) yedi (şey)den dolayı iade edilir. “Bevlin damlamasından, akan kandan, kusmadan, ağzın içini dolduran kusmadan, yanı üzeri yatmaktan, adamın namazdaki kahkahasından ve kan çıkmasından.”15

Buraya kadar saydıklarımız Hanefi ve Hanbelîlerin ortak delillerindendir. Amma Hanbelîler ayriyeten şunları da zikretmişlerdir.

“…İbn Abbas ‘dan dedi ki:

“Kan fahiş (çok) olduğunda onun üzerine(abdesti )iade gerekir. Eğer az ise (kişinin) üzerine (abdesti) iade yoktur.”16

“…Bekri’den dedi ki:

“İbn Ömer’i yüzündeki sivilceyi sıkarken gördüm. (Sivilceden) kandan bir şeyler çıktı. İki parmağı arasında onu sildi. Sonra namaz kıldı. Abdest almadı.17

Ahmed Osman et-Tahanevi (rh.a.) bu konuda şunları söylemektedir:

İbn Abdilberr’in el-İstizkar’daki açıklaması şöyledir: İbn Ömer (r.a.)’ın burun kanamasından dolayı abdestin bozulduğu görüşünde olduğu bilinmektedir. Burundan kan akması abdesti bozan hususlardan biridir. Vücudun herhangi bir yerinden akan kan da aynı şekilde abdesti bozar. Abdürrezzak’ın Ma’mer o Zührî o Salim isnadıyla, nakline göre İbn Ömer (r.a.) şöyle demiştir: Namazda iken burnu kanayan, kusan veya mezisi gelen kimse namazdan ayrılıp abdest alsın sonra da konuşmadan namazına kaldığı yerden devam etsin.18

İbn Abdilber sözlerine şöyle devam etmektedir: İbn Ömer (r.a.)’ın abdesti gerektirdiğine dair icmâ olan mezi ile birlikte kusma ve burun kanamasını zikretmiş olması onun bu konudaki görüşünü açıklayıcı olmaktadır. Benzeri görüş Hz. Ali (r.a.), İbn Mes’ud (r.a.), Alkame, Esved, Şa’bî, Urve, İbrahim en-Nehaî, Katâde, Hakem ve Hammad’dan da rivayet edilmiştir. Bu âlimlerin hepsi burun kanaması ve vücuttan akan her türlü kanın abdesti bozduğu görüşündedirler. Ebu Hanife (r.a.) ve taraftarları, Süfyan es-Sevrî, Hasan b. Yahya, Abdullah b. Hasan, Evzâî, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Râhûye de burun kanaması ve vücuttan çıkan her türlü pisliğin abdesti bozduğu kanaatindedirler. Bunlara göre vücuttan çıkan pis sıvı (kan, irin...) az miktarda ve akıcı değilse abdesti bozmaz.19

Şafii ve Maliki âlimlerimizin delillerine geçmeden evvel şunu ifade edelim ki, Hanefi ve Hanbelîlerin getirdikleri delillerin birçoğu zayıf görmüşlerdir veya tevilini başka yapmışlardır. Öncelikli delilleri ayetteki ifadesidir. Ayette “biriniz ayakyolundan gelmişse” (Maide, 5/6) ifadesinden abdesti bozan şeylerin iki yoldan gelen şeyler olduğunu ifade etmişlerdir. İmam Şafii el-Umm’da şunları ifade etmektedir:

“Ferc, makat ve penisin dışında vücudun herhangi bir yerinden çıkan kusmuk, burun kanaması, aldırılan kan dolayısıyla abdest almak gerekmez. Çünkü abdest, vücudun diğer yerlerinden çıkan necaset dolayısıyla bozulmaz. Yel, makattan dışkının çıktığı yerden çıkmasına rağmen abdesti gerektiren sebep sayılırken değdiği, yere necaset bulaştırmaz.

(………) Burun kanaması halinde kanın değdiği yerleri yıkar ve abdesti bozulmaz. Kişinin vücudundan çıkan kan yahut irin yahut vücuttan çıkan her hangi bir necaset abdesti bozmaz. Ön ve arka taraftan çıkanlar bundan istisnadır. “20

“….Enes’den;

Nebi (s.a.s.) hacamat oldu, akabinde namaz kıldı. Abdest almadı ve hacamat yerlerini yıkamaktan başka (yıkamaya) ziyade etmedi.21

İbni Hacer Askalani (rh.a.) “Telhisu’l-Habir(1/326)’da bu hadisin zayıf olduğu ifade etmiştir.

“….Mahreme oğlu el-Musavvir anlatarak der ki:

 

Vurulduğu gece Hz. Ömer’in yanına gittim, onu sabah namazına kaldırdım. Uyanınca Hz. Ömer (r.a.):

“Evet namaz kılmayanın İslâm’dan nasibi yoktur” dedi ve yarasından kanlar akarak namazını kıldı.”22

“Tavus, Muhammed b. Ali, Ata ve Hicaz ehli dedi ki:

 “Kandan dolayı abdest almak yoktur.”23

İbn Hacer (rh.a.) bu eserin şerhinde şunları söylemiştir:

“O (yani Tavus) ibn Keysandır. Meşhur tabiin. İbni Ebi Şeybe bu eseri sahih bir isnad ile şu lafızla: “O (Tavus)kandan dolayı abdesti gerekli görmüyordu. Ondan kanı yıkıyordu. Sonra ona (bu) yeterli (geliyordu). Şeklinde ulaştırmıştır.24

Diğer bir delil de:

“el-Hasan (Basri) dedi ki:

“Müslümanlar yaraları içinde namaz kılmakta devam ede gelmişlerdir.”25

İbni Hacer Askalani (rh.a.) Fethu’l Bari26’de :

“Said b. Mansur’un ve İbn Munzir’in sahih bir isnadla bu eseri zikrettiğini” söylemiştir.

Diğer bir delil de:

“…Bekri’den dedi ki:

“İbn Ömer’i yüzündeki sivilceyi sıkarken gördüm. (Sivilceden) kandan bir şeyler çıktı. İki parmağı arasında onu sildi. Sonra namaz kıldı. Abdest almadı.”27

İmam Şafii (rh.a.) konuya dair getirmiş olduğu başka bir hadis:

“İbn Ömer’den:

O (İbn Ömer) diyordu ki:

“Kime burun kanaması isabet eder veya kimsede burun kanması olur veya mezisi gelir veya kusarsa (namazdan) çıksın akabinde abdest alsın sonra dönüp (namazı kaldığı yerden namaza) bina etsin.28

İmam Şafii (rh.a.) hadisle ilgili olarak şunları söylemektedir:

“ez-Zaferani dedi ki:

Ebu Abdullah eş-Şafii dedi ki:

İbn Ömer ve İbn Museyyeb’den rivayet edildiğine göre, bu ikisi burun kanaması olduğunda abdest alınmasını ve namazın üzerine bina edilmesini söylemişlerdir. Fakat bize İbn Ömer ve İbnu’l-Museyyeb’den rivayet edilen bu ikisinin kandan dolayı abdest almayı gerekli görmediğidir. Ancak bu ikisinin abdestinin manası bizim indimizde vücuda isabet eden kanın yıkanmasıdır. Namaz abdesti değildir. İbn Mes’ud’dan rivayet edildiği üzere; o yemekten dolayı ellerini yıkar sonra elindeki ıslaklıkla yüzünü mesh ederdi ve derdi ki:

“Bu abdest (yıkayış) hades (abdestsiz) olmayan kimsenin (abdestidir). Bu Arab kelamında bazı uzuvların yıkanmasından dolayı abdest olarak isimlendirilmesi bilinen bir şeydir. Kamil olan namaz abdesti değildir.29

Ata b. Es-Saib’den dedi ki:

Abdullah b. Ebi Evfa’yı gördüm, kan tükürdü sonra kalktı namaz kıldı”30

İbn Hacer Fethu’l-Bari31’de bu eserin isnadının sahih olduğunu ifade etmiştir.

“el-Haris bin Suveyd’den:

İbni Mes’ud (r.a.) parmağını burnunun içine soktu. Onlar kanla boyandı. Sonra onları toprakta (sildi) sonra namaza kalktı.32

“…Ebu Hureyre (r.a.):

Parmağını burnuna soktu, ondan kan çıktı, parmağından onu giderdi sonra namaz kıldı ve abdest almadı.”33

“Cabir’den:

O parmağını burnuna soktu çıkardığında üzerinde kan vardı. Onu yere veya toprağa sürttü sonra namaz kıldı.”34

“Salim b. Abdullah b. Ömer parmağını burnuna soktu sonra onu çıkardı onun üzerinde bir şey vardı onu ovaladı sonra namaz kıldı ve abdest almadığını gördüm.”35

İbn Munzir (rh.a.) bu konuda şunları kayd etmektedir:

“Burun kanaması hakkında abdest olmadığını ve hades mevkiinin haricinde çıkan şeyden dolayı abdestin olmadığını söyleyen kimselerin mezhebinde olanlar, Yahya el-Ensari, Rabia, Malik’tir.

Malik dedi ki:

Bizim indimizde burnu kanayan kimseye abdest yoktur. Kandan dolayı ve cesetten çıkan iltihaptan dolayı abdest almak yoktur. Eş-Şafi ve Ebu Sevr’de böyle demiştir.”36

Ayrıca bu ulemanın delilleri arasında hacamat olan sahabenin yalnızca hacamattan gelen kanın silmekle yetindikleri abdest almadıklarına dair eserlerde vardır. Onları zikretmek uzun yer kaplayacağından, kısaca ifade ederek geçmek zorundayız.

Bir de Abbad b. Bişr (r.a.) nöbette iken kendisine atılan oklardan yaralandıktan sonra namaza devam etmesine dair hadisi imam Şafii (rh.a.) bizzat delil diye kullanmamıştır. Daha sonra gelip onun mezhebine mensup âlimler delil diye ifade etmişlerdir.

Sonuç olarak kanın abdesti bozup bozmadığı meselesi sahabe nesli arasında da ihtilaflıdır. Zaten mezheblerin ihtilafı sahabenin dönemine dayanır. Amel noktasında bizlere düşen abdest ve diğer konularda âlimlerin görüşlerine başvurmaktır. Yoksa az bilgimizle şaşırıp kalırız.

Asıl olarak fıkhi her konuda bu kadar ihtilafın olması insan toplulukları için bir genişlik ve rahatlıktır. İslam’ın ne kadar geniş ufuklu bir din olduğu ne dünyanın her karesinde yaşayanlara hitap ettiğini gösterir. Yoksa bazılarının yaptığı gibi bu ihtilaflar karışıklık sebebi değildir.

 Bizden önce yaşayan selefimizin kandan dolayı abdestin bozulup bozulmayacağına dair görüşleri hakkında sunacaklarımız budur. Sözümüzü Allah (c.c.) şu sözüyle noktalayalım:

“Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah) onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.37

Ahzab, 33/36

Enbiya 21/78-79.

Nahl 16/43.

Nisa 4/83.

Buhari (16/7222) K. İ’tisam Bab: 21 Hdsno: 79.

Darekutni Sunen(1/119) K. Taharet bab: 56 Hdsno: 571& Beyhaki Hilafiyat(2/339) K. Tahret Mesele 21 Hdsno:647 & İmam Zeylai Nasbu’r-Raye(1/83-4.

bknz. Hadislerle Hanifi Fıkhı (1/154-5) çev: Ahmet Yücel Misvak y.

Darekutni (17119) K. Taharet bab: 56 Hdsno: 572-3 & Beyhaki Hilafiyat (2/342-3) K. Taharet Mesele: 21 Hdsno: 655-7 & Zeylai Nasbu’r-Raye (1/90) & Suneni Esrem (266) Hdsno: 115.

İmam Zeylai hadisin illetli olduğunu Nasbu’r-Raye 

(1/85-6)’de söylemektedir.

Abdurrezzak Musannef(2/221)K. Salat bab: 248 Hdsno: 3616 & Beyhaki Sunenu’l-Kubra (3/140) K. Salat bab:- Hdsno: 3475.

Ahmed Osman et-Tahanevi (rh.a.) “İlau’s-Sunen(1/40)’de 

95 nolu hadiste bunun benzeri bir hadisi ibni Ebi 

Şeybe’den nakletmektedir. Ve şunu demektedir: “ Habe

rin isnadı Sahih’in ravilerinden oluşmaktadır.”

İbn Mace (3/604-5) K. İkametu’s-Sala Bab:137 Hdsno: 1221 & Beyhaki Sunenu’l-Kubra (17241) k. Taharet bab:- Hdsno: 676.

Bu hadisin ravilerinden biri olan “İsmail b. Ayyaş” bazı 

alimlerimizce zayıf sayılmıştır. Lakin Ahmed Osman et-

Tahanevi (rh.a.) Bu şahsın durumunu ve hadisin kendi 

hadis alış usulünce sahih olduğunu İlau’s-Sunen (1/145-

9) ifade etmektedir. Bu manada bir hadiste Selman (r.a.) 

gelmektedir Hadisi İbn Munzir (rh.a.) el-Evsat (1/275) K. 

Tahret bab: - Hdsno: 62’de zikretmiştir.

Buhari (1/405) K. Hayz bab: 9 Hdsno: 11 & Muslim (2/547) K.Hayz bab: 14 Hdsno: 62

I, 135.

s. 15.

Ahmed Osman et-Tahanevi Hadislerle Hanifi Fıkhı(1/141-2) çev: Ahmet Yücel Misvak y.

İmam Beyhaki Hilafiyat (2/345) K. Taharet bab: 21 Hdsno: 658 & Ebu Ubeyde et-Tahur (sf/402) Hdsno: 401 Hadisin sonu farklıdır= veya hadesten dolay”ifadesi yer almaktadır.

 İbni Münzir el-Evsat (1/278) K. Taharet Bab:- Hdsno: 64.

bn Ebi Şeybe Musannef(1/162) K.Taharet bab: 166 Hdsno: 6 &Abdurrezzak Musannef(17112) K. Tahret bab: 62 Hdsno: 553.

Abdürrezzak es-San’ânî, el-Musannef, II, 339.

Ahmed Osman et-Tahanevi Hadislerle Hanifi Fıkhı (1/145) çev: Ahmet Yücel Misvak y.

İmam Şafii el-Umm (2/45) çev. Musa Özdemir & Vahdettin İnce Buruc y.

Darekutni(1/115) K. Taharet Bab:56 Hdsno: 546 &İmam Nevevi Hulasatu’l-Ahkam/1/131) K. Taharet bab:- Hdsno: 175 Zayıf.

Muvatta (1/52) K. Taharet bab: 12 Hdsno: 51.

Buhari(1/319) K. Vudu bab:36 Talikan.

İbn Hacer Askalani Fethu’l-Bari bi Şerhi Sahihu’l-Buhari (1/483) 2.Bsm 2008/1429 Daru Tayyibe.

Buhari (1/319) K. Vudu bab: 36 Talikan.

1/481.

İbn Ebi Şeybe Musannef (1/162) K. Taharet bab: 166 Hdsno: 6 &Abdurrezzak Musannef(1/112) K. Tahret bab: 62 Hdsno: 553.

İmam Şafii Musned (1/181) K. Taharet bab:30 Hdsno:63 sahih.

İmam Beyhaki Sunenu’l-Kubra (1/242) 1.Bsm 1996/1416 Daru’l-Fikr Beyrut –Lubnan & Marifetu’s-Sunen Ve’l-Asar(1/238) 2001/1422 Daru’l-Kutubu’l-İlmiyye Beyrut –Lubnan.

İbni Munzir el-Evsat(1/277) K. Taharet bab:- Hdsno: 63 & İbni Ebi Şeybe (17149) K. Taharet bab: 154 Hdsno: 6 & Buhari (1/319) K. Vudu Bab: 36 Talikan.

1/483.

Beyhaki Hilafiyat(2/323)K. Taharet Mesele : 21 Hdsno: 614 & İbni Munzir el-Evsat(1/279) K. Taharet bab:- Hdsno: 68.

İbn Munzir el-Evsat (1/278) K. Taharet bab: - hdsno: 66.

İbn Munzir el-Evsat(1/278) K. Taharet bab: - hdsno: 67.

İmam Muhammed Muvatta (1/246) K. Salat bab: 8 Hdsno: 39.

 İbni Munzir el-Evsat (1/273-4) ‘. Bsm 2010/1431 Daru’l-Felah.

Tevbe 9/100.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul